En sık duyduğum, hatta
iş hayatında örneklerini canlı
gözlemlediğim problemlerden biri de yöneticilerin ekiplerinden tehditle
performans çıkartmaya, ya da performans
arttırmaya çalışması. İşte bu tarz tehditlere birkaç örnek:
"Bu raporları
neden daha çabuk yapmıyorsun? Böyle giderse seni bu işten emekli edeceğim"
"Bak Ayşe seni
geçti, bundan sonra sadece Ayşe ile mi
çalışsak? (biraz da yarıştırma)
"Eğer bu projeyi
zamanında bitiremezsen yılbaşında sözleşmenin yenilenmesini unut"
"Ülkede zaten işsizlik
var, biri gider diğeri gelir"
“Bu masayı fazla boş
bırakmaya gelmez”
Umarım bu tarz
yöneticilerle karşılaşmazsınız.Fakat
maalesef belirli bir yönetici kadrosu var ki, birbirinden farklı
amaçları olsa da, tehdit ederek kafalarındaki iş hedeflerine bu tarz
kendilerine ait yöntemlerle(!) ulaşabileceklerini
düşünüyorlar.
Şimdi hepinizin
aklına gelen soru şu oldu.Bir yönetici çalışanını neden tehdit eder ?
1. Korku
yaratarak daha fazla performans
alabileceğini düşünebilir, çalışanını korku yolu ile motive edeceğini hatta bu
yolla elinde tutabileceğini sanır. Aslında burada en dibine bakıldığında bu
davranışları yaptıran da kendi korkularıdır.
2. Kendine özgüveni
ve liderlik yetkinlikleri düşük olabilir
3) Farklı amaçları
olabilir: bulunduğu kadrodan çok kısa
zamanda başka yerlere günlük, göstermelik başarı ile sıçrayabileceğini düşünüp,
astlarını bu şekilde baskılıyor olabilir. Ya da tam tersi bulunduğu masaya öyle
bir yapışmıştır ki, astlarını
baskılayarak onların da sıçramasına engel olmaya çalışıyor olabilir ki bu şirkette ciddi sorunlar var demektir.
4. Kendi özelinde ya
da iş hayatında mutsuzlukları, psikolojik sorunları olabilir
5. Çalışandan bir
sebepten dolayı gerçekten kurtulmaya çalışıyor olabilir
Sıraladığım 5 şıkka
bakıldığında yöneticinin kendinden kaynaklı sorunların olduğunu görmekle birlikte, ilgili şirkette problemler olduğunu da
görebiliriz.Ben bir adım daha giderek korku yolu ile iş yaptırmanın yerleşmiş
olduğu şirketler olduğunu ve hatta bunun
şirket kültürü halini almış olduğunu dahi söyleyebilirim.
Burada hemen şu soru
gelecektir, peki bu durumda ne
yapılabilinir ?
1. Çalışan yöneticisine " neden kendisine bu şekilde
davrandığını, kendisinden ne beklendiğinin
açıkça ifade edilebileceğini" düzgün bir dille sormalı ve bu
şekilde demoralize olduğunu aktarmalıdır. Bu konuşma ile durumda düzelme varsa güzel, fakat gerçekten bilinçli olarak yapılan bir davranışsa
çalışanın vay haline.
2. Durumda bir
değişiklik yaşanmıyorsa, varsa şirkette
İnsan Kaynakları Departmanına, İnsan Kaynakları Departmanı yoksa kendi
yöneticisinin bir üstüne yaşadıklarını somut örnekler ile aktarmalı ve çözüm
arayışına birlikte girmelerini istemelidir. (Bir üst yöneticinin konuya duyarlı
olmasını umalım)
3. Eğer soruna yine
çözüm üretilmiyor veya üretilemiyorsa,
hatta bu durum göz ardı ediliyorsa, çalışan mobbinge maruzdur, kendisine
yeni iş aramalı eğer mobbingle ilgili yasal bir girişimi olacaksa da gerekli
bilgi ve belgeleri toplamalıdır.
Gelelim bireysel
açıdan baktığımızda en tehlikeli boyuta;
Eğer çalışan bu konuda bir şey yapmaz ve en
tehlikelisi de tehdit altında çalışmayı iş hayatının doğalı olarak algılamaya
başlarsa, şu an size abartı olarak
gelebilir ama bu zihninde
öğretilmişliklerinin içinde yerini alır ve bu korkunun esiri haline gelir.Bir
aşama sonrasında özgüveninde eksilmeler meydana gelmekle birlikte, bir çeşit
stockholm sendromu (bknz) olarak tabir edilen psikolojik durumun pençesine düşmüş olacaktır.
Güdülenen
korkularımızın, esaretimiz sonrasında
gerçeğimiz haline dönüşmemesi
dileği ile.
Stockholm sendromu,
rehinenin kendisini rehin alan Terörist kişiyle olası diyalog sürecinde oluşan
duygusal anlamda sempati ve empati oluşması olarak özetlenebilecek psikolojik
durumu anlatan literatür terimdir. Bu sendromun ortaya çıkmasının temel nedeni,
hayatta kalma içgüdüsüdür. Dış dünyadan tamamen soyutlanan kurban, ihtiyaçları
için kendisine baskı yapan kişiye bağımlı olduğunu hisseder. Saldırganın
yaptığı küçük iyilikler kurbanın gözünde büyür, zamanla kurban kendisini saldırganın
yerine koyup olayları onun gözünden görmeye, yaptıklarına hak vermeye
başlar.Kurban tarafından baskıcının şiddet eğiliminin tamamen göz ardı edilmesi
sonucunda, içinde bulunulan tehlike de reddedilir.
Psikiyatr Nils Bejerot tarafından adlandırılan
sendrom, ismini 1973 yılında İsveç'in başkenti Stokholm'de yaşanan bir olaydan
almaktadır. Banka soyguncusu tarafından altı gün boyunca rehin tutulan bir
kadın, soyguncuya duygusal olarak bağlanır. Serbest kaldığında soyguncuyu
savunmakla kalmaz, nişanlısını terk ederek kendisini rehin alan banka
soyguncusunun hapisten çıkmasını bekler. Stockholm sendromu birçok rehine
olayında yaşanmıştır.
Tespitleriniz ve örnekleriniz o kadar doğru ki.Yaşadıklarımızı çok doğru ifade etmissiniz.Teşekkürler
YanıtlaSilEvet tam da boyle bir kurum kulturune ait bir sirketteyim. Tek istegim tazminatimi verip isten cikarmalari. Cunku 10 senedir emek veriyorum bu sirkete.
YanıtlaSilSizin adınıza üzüldüm.Oysa ki işini severek ve isteyerek giden çalışan, organizasyona ne çok şey katar.
SilMerhaba Gülçin Hanım yazdıklarınız çok güzel ve anlamlı.Bize bu bilgileri verdiğiniz için çok teşekkürler.Kısa zamanda çok yazı yazmanız dileğiyle,iyi günler.
YanıtlaSilTebrik ederim anlamli ve gercekci..
YanıtlaSil