Bırakmak bir şeye bağlı kalmamak, bazen neden bu
kadar zordur ve nasıl
başarabiliriz? Herkes biliyordur,
kaybettiğimiz veya maziye ait şeylere bağlı kalıyoruz. Burada kastedilen güzel
şeyleri acıyla karışık bir sevgi dolu hatırlamak, veya geçmiş ve kisi için
önemli bir şeyi saygıyla anmak değildir.
Burada kastedilen çaresiz bir şekilde bir
şeye bağlandığımız, ve bunun bize zarar verdiği, fakat bir tülü bu bağlanmayı
etkileyemediğimiz bir durumdur.
İyi niyetli dostlar veya bazı kitaplardan sürekli „bırakmamız“ gerektiğini,
artı bazı şeylerin değişemeyeceğini veya o şeylerin geçmişte kaldığını
duyuyoruz. Fakat bunu bırakmayı başaramayan kisi zaten kendisi de biliyor.
Bırakmayı neden
başaramıyoruz?
Cevap çok basit: Çünkü tutuyoruz. Ama çoğu kez bunun farkında değiliz, çünkü
insanlar geçmişteki acıları ve kendini üzen şeyleri unutmayı çok
isterler. Fakat sürekli insanin aklının bunlarla meşgul olduğu, bunları hala
kendi içinde muhafaza ettiğinin bir göstergesidir.
İçini oyduğunuz bir Hindistan cevizini bir ağaca bağlayın ve içine biraz pirinç
doldurun. Hindistan cevizinin içine açtığınız delik,, bir maymunun
pençesinin/elinin ancak sığabilecek büyüklüğünde olsun. Maymun elini deliğe sokup pirinci alınca, yumruğu
artık pirinç dolu olduğundan delikten çıkaramıyor. Fakat pirinci ne pahasına
olursa olsun bırakmak istemediğinden oraya mahkumdur artık..
1.
Bilinçaltından
sürekli istenmeyerek su yüzüne çıkan olayı veya hissi tanımlayın. Çok uzun süre
önce gerçekleşmiş bir olay olabilir, belki çocuklukta veya gençlikte. Fakat
yakin zamanda olan bir olay da olabilir. Bu belki bir olaydır veya bir nesne
,sizin sürekli karşılaştığınız hayatınızda bir dönem de olabilir.
2.
Kendinizi iyi gözlemleyin, bu olayda sizi bu
kadar rahatsız eden nedir ve not edin.
-Not almak önemli bir nokta, yazmadan bunu sırf kafanızda şekillendirmeniz ayni
etkiyi yaratmayacaktır, çünkü yazmak sizi bir nevi
kurtaracaktır/özgürleştirecektir, özellikle süzülmemiş , yalın bir şekilde
yazarsanız sizin üzüntü ve sıkıntı deponuzu çabuk boşaltacaktır. Söyle
gerçekleştirin:
-bu mevzuda sizin kafanıza takılan tüm noktaları yazın, uzun bir liste
oluşabilir
Uzun düşünmeden gelişigüzel yazmaya başlayın….aklınıza gelen her
şeyi…mantıksız şeyler de olabilir…bu mevzuda en çok kafanızı kurcalayan
şeyi…düşünceleri…hislerinizi…yaşananları…her şeyi arka arkaya not edin.
-bu not almayı içinizde bir düzen bir iç huzur oluştuğunu fark edene kadar
sürdürün
3. Biraz zaman geçince 2.deki listenizi tekrar gözden geçirin. Simdi önemli
olan içinizdeki mücadeleyi tanımlamak ve farkına varmak, neden bunu şimdiye
kadar bu meseleyi bırakamadığınızı / unutamadığınızı anlamak.
Genelde bunun nedeni bırakmaktan doğan sonuçlardan korkmanızdır, veya şimdiye
kadar kabullenemediğiniz bir olay. Biraz daha aşağıda misaller verilecek.
4. Bırakabildiğinizi nereden anlayacaksınız?
-Tekrar not alin, bu sefer bu düşünceyi, bu tasayı bu olayı bırakınca ne
yapacağınızı.
-Çünkü bırakmak yine bir boşluk oluşturuyor, düşüncelerinizde, hislerinizde,
icraatlarınızda hayatınızda
-Bu oluşan boş alanlarda ne yapmayı isterdiniz?Yazın.
Bırakmak zorla olmaz. Ve bırakırken bir şeyler vermeniz gerekiyor. Fakat
kaybettiğiniz şeyi değil. Bıraktığınız şey tutmanızda neden olan gerekçedir. Ve
bunu yapabilmek için bu gerekçeyi tanımanız gerekiyor.
Bu gerekceyi bulmaniz gerekiyor.
Bağımsız çalışan bir koç on beş sene önce iflas ettiğini anlatmıştı, ve bundan
sonra sevmediği, geliri az olan, birisine bağlı olarak çalışmaya başlamış.
Tekrar güzel vizyonları varmış yeni bir is kurma üzerine, fakat ne zaman biraz
üzerine düşünse o zamanki iflas ettiği aklına geliyormuş ve tüm cesaretini
kaybediyormuş.
Düsüncelerini not alırken, kendisinin birakamamasının derinlerdeki
nedenine yaklasmis. Kendi fikrince
-Iflas etmesi bagimsiz calismayi beceremedigini ispatlamis
-hayatindaki bir sansini kullandigini ve simdi mütevazi davranmasi gerektigini
kadere bir sefer meydan okunmali, eger tekrar denersen cezasi olur
-onu sürekli uyaran anne babasinin hakli ciktigini
-hayatini sürdürmek icin yeterince parasi oldugunu ve paranin mutlu yapmadigini
Bu şimdiye kadar bilmediği gerekçelerini yazdıktan sonra biraz
mesafeden değerlendirebildi. Hepsinin kendisini cezalandırma karakteri
barındırdıklarını garipseyerek fark etti ve katı bir katolik eğitimi aldığını
hatırladı. Bu bağlanmanın arka planlarını tanımladıktan sonra korkularını daha
rasyonel değerlendirebildi ve korkularının gereksiz/uygunsuz olarak
sınıflandırdı.
Yarim sene sonra yeni bir fikri ile/hayalle bağımsız bir is kurdu.
Önemli olduğundan tekrar (ediyorum):
Saçma düşüncelere, aşırı korkularımıza ve istenmedik olaylara takılıp
kalmamızın bir fonksiyonu vardır, daha derin bir sebebi vardır.
Çoğu zaman bu şekilde bir korkumuzla baş etmeye çalışırız veya hoşumuza
gitmeyen bir gerçeği kabullenmek istemiyoruz.
Birkaç örnek:
• Otuz sene önce kaybettikleri oğullarının odasını orijinal
haliyle koruyan ebeveynler.
Burada söz konusu olan ortaya çıkabilecek suçluluk duygusundan korkmaktır.
Belki ebeveynlerden biri oğlunun ölümünü önleyebileceğini düşündüğü için
kendini suçlu hissediyordur.
Bazen de hissedilen aşırı vefadan dolayı, tekrar normal hayata geri dönmeyi
hatta mutlu yaşamayı kaybedilen kişiye karşı ihanet olarak algılıyor.
• Aslında mantıken sizin suçunuz olmadığını bildiğiniz şeylerden dolayı sürekli
tekrar eden suçluluk duyguları ortaya çıkar.
Bu durumda sizdeki üstün benlik ve içinizdeki acımasız eleştirmen
sizin başarısızlığınızı sonsuza kadar başınıza kalkmak istemektedir. Kendinizi
bu konuda affetmek veya suçsuz olduğunuzu görebilmek size basit bir bahane gibi
geliyor.
• Lider pozisyonda olan bir kişi sürekli kendini yüksek öğrenimden sonra neden
yurtdışında tecrübe edinip kariyer imkanlarını artırmadığından dolayı
eleştiriyor.
• Bir kadın mutsuz ve sadece kağıt üzerinde devam eden evliliğinden ayrılmıyor.
Onun korkusu daha iyi bir koca bulamamaktı, çünkü daha iyi bir eşi hak
etmediğini düşünüyordu. Evliliğinin ilk yıllarında eşini bir kere aldattığı
için, şimdi eşiyle yaşadığı sıkıntıları çekmek zorunda olduğunu düşünüyordu.
Yıllar önce yaptığınız bir hata sizi hala zihninizde takip ediyor, size rahat
vermiyor.
Buradaki çatışma şundan kaynaklanıyor: sadece normal insanların hata
yapabileceklerine inanıyor fakat kendinizin başkalarından bir şekilde daha
üstün olduğunuzu düşünmenizdir. Bu hatadan dolayı kendinizi affetmek daha
rahatlatıcı olmuyor, hatta öbür insanlar gibi sıradan olduğunuzun kanıtı olarak
algılanıyor.
• Kırk yaşında bir erkek şimdiye kadar aldığı tüm gazeteleri, dergileri ve
magazinleri saklıyor. Bunların hepsini biriktirdiği fakat okuyamadığı için her
sene yeni ve daha geniş bir eve taşınıyor. Burada da ölümsüz olmadığımız
gerçeğini kabullenememe söz konusu. Beş yıllık dergileri atarsa bunların asla
tekrar hayatına giremeyeceğini fark etmiş.
• Bir adam on sene önce kaybettiği eşinin ölümünü hazmedememiş, boğucu bir
boyun eğme durumunda takılmış kalmış.
Sevdiğimiz bir kişiyi kaybetmek her zaman bizim kendi ölümümüzü de hatırlatır
bize. Hayatta her şeyin fani olduğunu hatırlatır. BU duyguya dayanamayacağımıza
inanırsak, hayatı yaşamayı reddederiz, çünkü sonunda ölüm olan bir hayat
yaşanmaya değmez gibi algılarız.
Bırakmak demek, bir şeyi kabullenmek demektir.
Eski kederleri, acıları, yaraları, sönmüş aşkları,
başarısız deneyimleri gerçekten bırakabilmek için, genelde başka bir şeyi
kabullenmek durumundayız. Bu kabullenmeyi red etmek, sonsuz acılı düşüncelere
sıkı sıkıya bağlanmak demektir.
Bu bağlanmanızın sebebini, o olaya verdiğiniz manayı yukarıda yazılanlarla fark
ettiyseniz, büyük ihtimalle çözüm için uygun anahtarı bulup, bırakmayı
becerebileceksiniz demektir.
Yıllar boyu insanlarla edindiğim tecrübem şunu gösteriyor ki, bir şeyi
kabullenmelerinin bedeli vardır. Söz konusu olanlar şunlardır:
• Hayatın her zaman adil olmadığını kabul etmektir.
• Yaşadığımız bazı durumların çok acı olduğunu ve daha derin bir manasının
olmadığını kabullenmektir.
• Hayatın, kaderin ve Allah’ın cezalandırmadığını kabullenmektir.
• Her zaman sizin istediğinizin olması mümkün olmadığını ve sizin her zaman
haklı olmayabileceğinizi kabullenmektir.
• Hayatta her şeyin sınırlı olduğunu, ve bundan dolayı değer kazandığını
kabullenmektir.
• Ayrıcalıklı bir insan olmadığınızı ve hayatın size özel muamele etmeyeceğini
kabullenmektir.
• Hayatta acıların da yer aldığını kabullenmektir.
• “İyi” ve “kötü”nün sadece bir algı ve bakış açısı meselesi olduğunu
kabullenmektir.
• “Doğru” ve “yanlış”ın da sadece bakış açısından kaynaklanan bir şey olduğunu
kabullenmektir.
Bazen bir şeyi kazanmak için feragati kabul etmek
gerekir.
Bir şeyi değiştirmek istiyorsak bunun karşılığında başka bir şeyden vazgeçmemiz
gerekiyor. Fakat zaman zaman bir şeye bağımlı
kalmak, onu bırakmaktan, ondan kurtulmaktan daha kolay gibi gelebiliyor insana.
Kaynak : Pozitif Performans Koçluğu