.

19 Eylül 2023 Salı

Söz Söyleme Sanatı ve Neşet Ertaş


Anadolu
  kültürünü hep çok sevmişimdir. Türküleri de.

Bugün yine  biraz Neşet Ertaş dinlemek istedim. Neşet  Ertaş  türküleri  kendisinin de tanımladığı  gibi   “içinde hüzün barındırsa da insanlara eğlenceli  geliyor ve hemen oymamaya başlıyorlar”

Usta  türkülerinde o kadar iyi metafor kullanıyor ve duyguyu o kadar iyi aktarıyor ki. 

Şimdi diyeceksiniz  ki,  konu buradan nereye gidiyor ? 

İletişime ilişkin eğitimlerde   hep   “Ne söylediğiniz değil, nasıl söylediğiniz önemli” deriz. Türkü dinlerken, söz söyleme becerisi ve   Neşet  Ertaş  türküleri arasında  bir bağlantı kuruverdim..

İletişim kazalarına en cok sebep olan;  söylemek istenilenin sert söylenmesi, karşımızdakini kırmamak adına hiç söylenmemesi ya da tam ve net olarak ifade edilememesi kaynaklı yanlış anlaşılmalar değil midir?

Abdallık geleneğinin önde gelen  ismi olarak gösterilen Usta, duygularını   söze öyle bir döküyor ki;   hüznün, zaman zaman eleştirinin  olduğu yerde dahi müziğinin tınısı  insanları yerinden kalkıp  oynatıyor,  büyük Usta da   naifliği ile    kırmadan dökmeden tek tek mesajlarını  verebiliyor

Usta’nın türkülerinde hüzün, matem, sevinç  gibi duyguların sık  metafor  kullanımı ile güçlü bir şekilde anlatıldığını  gördüğümüz gibi zaman zaman eleştirel ve  protest  esintileri de görebiliyoruz.

Bu durumda ;  en güçlü  duyguları bu kadar naiflikle anlatana “Söz Söyleme Ustası  ünvanını da eklememiz son derece haklı olacaktır.

Bu konuda  söz bana gelince  Anadolu Kültürü’nü iyi incelemek, türküleri iyi dinlemek gerekli  bu kültürde çok öğreti var  derken,   Anadolu  Kültürü’ne  hayranlığımda  haksız mıymışım?

 
Bir anadan dünyaya gelen yolcu

Görünce dünyaya gönül verdin mi

Kimi böyük kim böcek kimi kul

Marak edip hiçbirini sordun mu

Bunlar neden nedenini sordun mu

 

İnsan ölür ama uruhu ölmez

Bunca mahlukat var hiç biri gülmez

Cehennem azabı zordur çekilmez

Azap çeken hayvanları gördün mü

 


24 Temmuz 2022 Pazar

O İki Sihirli Kelime : Hayaller ve Korkular

 



Küçük yerleşim yerlerinde geçen  filmleri çok severim.  Bu  da o filmlerden,   Çağan  Irmak  filmi.  Unutursam  Fısılda.

Filmde Hümeyra’nın ablası utangaç ve içe  dönük yapıda. Duygularını siir yazarak ifade eden ve birçok konuda  harekete  geçemeyen  bir yapısı var.

Hümeyra   ailesinden habersiz,  üstelik ablasının aşık olduğu ama bir türlü duygularını  gösteremediği bir gençle İstanbul’a gider ve giderken de ablasının herkesten gizlice yazdığı ve çekmecesinde sakladığı  şiirlerini de beraberinde alır.

Ablasının  cekmecesinden gizlice aldığı şiirlerle  sevdiği gence beste yaptırır  ve hatta o gençle de evlenir.   Artık  ünlü  bir  şarkıcı olmuştur.

Aradan yıllar geçer, büyüdüğü  kasabaya gider ablası hala aynı evde bıraktığı yerdedir ve hala   hayatında yapmadıklarından dolayı onu  suçlamaktadır. Aralarında şöyle bir konuşma geçer :

Abla              Benim şiirlerimi ve sevdiğim genci  çaldın

Hümeyra     Ben o şiirleri almasaydım o şiirler hala çekmecende kalacak ve tozlanıp gidecekti,  tıpkı sevdiğin gence sevdiğini söyleyemediğin gibi,  bak ben onunla gittim hala aynısın senin cesaretin yok ben cesurum.

Aklımızdan hergün  birçok  fikir geçiyor, bunları eyleme geçirebiliyor muyuz ? Geçirmediğimiz  gibi aksiyon alanları  da  görünce  sanki   bazen hayıflanabiliyoruz.

Yoksa  bu konuşmada olduğu  gibi,   o hiç gelmeyen zamana hapsettiğimiz  fikirleri yapa(ma) caklarımızı  kafamızın içinde   tozlanmaya   mı   terk ediyoruz?

İşte  bu sahnede ;  bu düşüncelerle birlikte,  kendimi  birden bir  İnsan Kaynakları  Profesyoneli  olarak   iş  dünyasında  tanışık olduğumuz davranışlar  ve hatta hani şu adaylarda aradığımız “Yetkinlikler”  üzerinden  düşünürken buldum.

1)      *   Hep duymaz mıyız    “Bu kadar  yeteneğim var, eğitimim var,  ama  onda  şans  var  işte”      Evet  yetenek, eğitim hepsi  çok önemli,  hayatta  şans  faktörüne de inanırım  peki   ya cesaret ?   O  fikirlerin  gün ışığına çıkması için  girişken olmak ve cesaret de  gerekli    - Girişimcilik

2)     *  Kardeş  şiirleri alıyor,  besteletiyor, şarkı yaptırıyor söylüyor. Bazen iş  hayatında  hemen yaftalarız,  “aslında o  hiçbir şey yapmadı  hep  başkaları yaptı”    Parçaları birleştirme,  Yaratıcılık  -  Yönetim ve Organizasyon becerisi

3)      * Duygular şiire dökülmüş - Şiirler çekmecede  gizli   -  Bilgiyi Paylaşmama - İletişim

4)      * Bazılarımız  harekete geçme konusunda isteksiz  davranırız,  ısrarla  eskiyi, geçmişi  savunuruz. Konfor alanından çıkamama -  Yenilikçilik – Değişime açıklık

5)      * Aslında  harekete geçeceğizdir de  zamanını bekliyoruzdur – Hızlı aksiyon alamama    (bazen  de  o zaman hiç gelmez)

6)      * Konfor alanından çıkmak isteyenleri  kendi iş yapma  şeklimiz konusunda zorlarız  ve hatta suçlarız  -  Öğrenememe, farklılıkları kabul etmeme   ve  baskın olarak gördüğüm   Güç Kaybetme Korkusu

Hayallerimiz  ve Korkularımız  hayatımızın  iki sihirli kelimesi.  Nedir bu korkularımızdan çektiğimiz,   siz  hayatınızda hangisinin galip gelmesini istersiniz ? 

Şimdi   elimize  boş  bir defter alalım  bir  sayfaya  Hayallerimizi,  bir sayfaya korkularımızı  yazalım   ve puanlayalım.  Korkularımızın hayallerimizi  unutturmasına  fırsat vermeyelim,  biliyorum  dönüştürebiliriz….


 

 


14 Şubat 2022 Pazartesi

Bağ Kurmak - Kitap ve Sevgi

 


14 Şubat Uluslararası Kitap Değişim Günü.  Bugünün sevgi  günü ile aynı güne gelmesi de bence  gayet  güzel olmuş ki,  benim de aşağıdaki yazımda içinde sevgi olan, kitap olan ve bugün yüzümde gülümseme  ile anımsadığım  anılarım  bulunmakta.

Sonrasında düşündüm ki   AVM ler, Perakende Zincirleri ve İşyerleri;  müşterilerinin, çalışanlarının  kitaplarını  getirip koyabilecekleri ve okumak için alabilecekleri kitap raflarına ait köşeler ve hatta okuma köşeleri  ayırsalar, kitap sevgisi aşılamanın yanında insanların  anılarında Markaları yerini  bularak,  güzel  bir bağ oluşmaz mı ?


Okullar  başlayinca öğretmenimizin verdiği kitap listesini elimize alır önce Mahallenin çocukları ile değiş-tokuş yöntemi ile kitapları değişirdik. Hatta elimizdeki kitaplar birbiri ile  eşleşmezse her birimiz o kitabı bulmak için tanıdıklarımızla iletişim kurar bizden büyük ağabey ya da ablalarımız da işin içine dahil olarak eksik kalan kitapların tamamlanması için hep birlikte çaba sarf ederdik. Kitaplar ve kimin kaçıncı sınıfa gittiğine dair sağlam algoritma oluştururduk.

Ne güzel diyaloglardı ve hala kulaklarımda :  Benim Teyzemin kızı Ayşe ‘nin  yan komşusu var ya işte o  5.sınıfa geçti, senin  4.sınıf Türkçe Kitabını “Hadi gidip soralım ondan  alalım, biz de ona Ahmet'in kitaplarindan veririz"

En son eksik kalan kitaplarımız için de hep birlikte toplanır eski kitapçılara gider, elimizdeki ihtiyaç fazlasını verir,  kitaplarımızı oralardan değiştirirdik. Aynı şekilde yaz tatiline çıktığımız dönemlerde de her birimiz eski kitapçıdan birer kitap alır, yine aramızda bu kitapları değişerek okur, böylece daha fazla kitap okumuş olur  ve okuduğumuz  kitapları da birbiririmize anlatırdık.


O yıllarda İzmir Karşıyaka’da yaşamış  olanlar bilir. Çarşıda eski Kitapçı İhsan ve Serpil vardı. Mahallenin tüm çocukları ile toplanıp eski kitapçılara gitmek  bizim için  çok da eğlenceliydi.
Bu arada eski kitapçılara gitmişken orada karıştırmaya ve okumaya daldığımız Zagor, Teksas, Red Kit, Mandrake gibi çizgi roman kitaplarını da yazmadan geçemeyeceğim. Bir kısmına şöyle bir göz gezdirir, elimizde kalan paramızla onlardan da alır, yine hep beraber değişerek okurduk. Her birimizin bu kitaplarda sevdiğimiz ve hayale daldığımız çizgi karakterler vardı. Hatta bu karakterlere öylesine hayrandık ki, evlerimizin bahçesinde toplanır, her birimiz kendi çizgi karakterini anlatır ve savunurdu.

Arada yaramazlıklarımız da yok değildi.  Okul dönemleri ders kitaplarının içinde gizlice okuduğumuz çizgi roman kitaplarını birbirimizin anne babasına  söylememek üzere söz vermelerimizi ve hatta kağıda yazıp, imzaladığımız sözleşmeleri  bugün anımsamak yüzümde kalan  ayrı bir  keyif, ayrı bir  gülümseme.

Ne güzel günlerdi. Bunun kitap okumayı özendirici, arkadaşlığı, yardımlaşmayı  teşvik ediciliği  yanında organize olma konusunda da iyi bir kazanım olduğunu söyleyebilirim.
Belki de o  yıllardan kalma bir alışkanlık ya da o yıllara duyulan özlem, hala eski kitapçılara gider, kitapları karıştırırım. Kitaba saklanmış söze dökülememiş kelimeler,  çizilmiş minik resimler, kitap arasında bulduğum kurumuş çiçek, yazılmış ama verilememiş mektuplar ve altı  çizilmiş satırlar.

Hepsini ayrı ayrı incelerim, hepsi ayrı bir yaşanmışlık.  En çok da sayfalarda altları çizilmiş satırları okumayı  severim. Altını çizdiklerimiz en cok kendimizden bir şeyleri bulduğumuz, kalbimize en çok dokunanlar  değil midir?




30 Ekim 2021 Cumartesi

Coğrafik olarak Dağınık İşyerleri İçin Kaynak : Matris Organizasyon

 

Matris organizasyon yapısı, raporlama ilişkilerinin geleneksel hiyerarşiden çok matris olarak kurulduğu bir yapıdır.  Diğer bir deyişle, bu organizasyon yapısında çalışanların hem fonksiyonel bir yöneticiye hem de ürün yöneticisine çift raporlama ilişkileri bulunmaktadır. Çalışan, uzmanlık gerektiren yetkinliğe sahip ve işin önceliklendirilmesine ve gözden geçirilmesine yardımcı olabilecek fonksiyonel bir yöneticiye ve şirketin farklı bir hedefine yön veren müdürüne rapor verir.

Bu organizasyon yapısı, tek başına fonksiyonel gruplar ya da coğrafik olarak çalışanları organize etmek yerine, yönetsel anlamda her ikisine de sahiptir.Özellikle çok şubeli, coğrafik olarak dağınık işyerlerinde oluşturulan ve gerek görülen bir yapıdır.

Şirket Genel Merkezinde tepe noktası İnsan Kaynakları, Ürün grup Müdürleri gibi fonksiyonel, konusunda uzmanlık gerektiren, karar verici Yöneticiler vardır. Ürün Yönetimine dair stratejilerin oluşturulduğu, bütçe ve hedeflerin verildiği, şirket kültürünün empoze edildiği noktalar olup, belli uzmanlık alanlarını içerir.

Bölgelerse, Bölge hedeflerinin (Bölge satış hedef /bütçe) verildiği yerlerdir. Bölge çalışanları fonksiyonel olarak Genel Merkez Departman Müdürüne (fonksiyonel müdür) bağlı iken, işin idari kısmında Bölge Yönetimine bağlı olacaktır. Buradaki kritik nüans fonksiyonel Müdürün sürdürülebilir stratejik iş hedeflerinin uygulanması iken, Bölgelerde Satış/Proje  Hedeflerinin gerçekleşmesi isteği/hedefi öne çıkacaktır.

Daha net ifadeyle ; bir tarafta proje gereklerinin uygulanmasını isteyen bir proje yöneticisi, diğer tarafta kendi departmanının işleyiş ve sonucundan endişe eden bir departman yöneticisi. Bu yapıda kişisel çatışmalar ya da güç dengelerinde sıkıntı yoğunlaştığında organizasyonda denge bozularak kaos ortamı oluşur ve sistem kendisini imha eder.

  • Bu yapı ; Coğrafik olarak geniş ve karmaşık organizasyonlarda artan karar verme, koordinasyon ve bazı kontrol sorunlarının üstesinden gelmek için oldukça elverişlidir.

Uygulamada riskli, ancak hareket esnekliği ve innovasyonu desteklemesi açısından da modern bu yapı; özel projelerde geçici bir organizasyon sistemi olabileceği gibi, özellikle çok şubeli yönetimler için çok randımanlı bir organizasyon yapısıdır. Bir yandan birçok uzmanlık alanından yararlanılırken, bir yandan da projeye ilişkin tüm işlerin tek sorumlusu olarak hesap verilebilirlik yaratır.

🔺     Matris yapının temel bazı Avantajları  
  • İşler Fonksiyonel departmanlar arasında resmi olarak koordine edilir

  • Uzmanlık alanları ve çoğrafi ekipmanlar arasında paylaşım olabildiğinden kaynaklar verimli bir şekilde kullanılır, maliyet avantajı yaratır

  • Şirket içerisinde üste ve aşağı olarak açık bilgi akışı gerçekleşir, şirket içi şeffaf ilişki yönetimi

  • Çalışanların birçok insanla (uzman kişiler ve karar alıcılar) temas halinde olmasıyla, karar verme sürecinde hız kazanılır.

  • Çalışanlar özerk çalışmak ve her iki yöneticisi arasında ilişkiyi iyi yönetmek zorundadır bu durum çalışanların başarma ihtiyacını tatmin ederken, motivasyonunu, karar verme yetisini ve yetkinlik gelişimini artırarak, çalışana gelişim ve kariyer ilerlemesi, şirkete yedekleme fırsatı sunar.

  • Proje hedeflerinin fonksiyonel hedeflerle birleştirmenin uygulanabilir ve randımanlı yoludur

  • Proje bazlı, geçici organizasyon olarak değerlendirildiğinde; kesintiye uğramadan proje bitiminde ekip üyeleri tekrar fonksiyonel yapılarına dağılır

🔻     Matris yapının temel bazı Dezavantajları :
  • Matris yapı, iki başlı olarak nitelediğimiz tanımlamamız ile, çalışmak için en zorlu organizasyon şekli olarak kabul edilmektedir. Çatışmalar savaşlara dönüşürken, hesap verebilirliğin belirlenmesinde birçok zorluğa yol açabilir.
  • Çalışanlar, bağlı oldukları iki yöneticisi birbirlerine rekabet halinde öncelikler veya farklı iş sonuçlarına götüren işler delege ettiğinde, önceliklerin belirlenmesi konusunda kendi kararlarını vermek zorunda kalırlar.
  • Finansal  sonuçların sorumluluklarının belirlenmesi itiraz ve karışıklığa neden olabilir
  • Raporlama ilişkilerinde ürün öncelikleri değiştikçe ve çalışanlar yeni ürünlere atandığında sık sık yapılan değişiklikler personel için zor olabilir. Bu değişiklikler çalışma ilişkilerini bozabilir ve çalışma ilişkileri yeniden tanımlandıkça başlangıç ​​kayıplarına yol açabilir.
  • Çakışan raporlama ilişkileri, bütçelenen/uygulanan kaynaklar için güç mücadelelerine yol açabilir. Kararda yer alması gereken kişi sayısı nedeniyle piyasa değişikliklerine tepki verirken gecikme süresi yaratabilir.
  • Fonksiyonel ve proje yöneticileri arasındaki güç dengesi örgütsel olarak tanımlanmamış durumda olup, bu durum zaman zaman çatışmalara (aktif/pasif çatışmalar, geri çekilmeler) neden olur.
📌 Sonuç itibari ile Matris Organizasyon;   Hem fonksiyonel hem de bölünmüş yapıları birleştiren karma bir modeldir. Fonksiyonel yapı, bir şirketi İnsan Kaynakları, Üretim ve Satış gibi farklı fonksiyonlarla ayırırken, bölünme yapıları bir şirketi Ürünler, Müşteriler veya Bölge gibi projelerle böler. Her iki seçeneği de bir matris organizasyon yapısına entegre ederek, iyi yöneten şirketler bu yapıda maksimum fayda elde edeceklerdir. İyi Bir Matris Organizasyon Yapısı ve Yönetimi için;
    • Öncelikle çok iyi bir Şirket Kültürünün yaratılması (Ben değil, BİZ)

    • Fonksiyonel ve proje yönetimi arasında şirket bütünü ve faydasını elen alan geniş bakıcısı ile yüksek derecede işbirliğinin yaratılması ve tepe Yönetim tarafından yönetilmesi

    • Kişisel çatışmalar ve hedeflerin şirket bütünlüğüne zarar vermeyecek şekilde yönetilir olması (etkin/edilgen kişilik yapıları)

    • Şirket içi şeffaf İlişki/İletişim yönetiminin yukarıdan aşağıya benimsetilmesi (güç dengelerinin ortadan kaldırılması)

    • Objektif ve profesyonel bakış açısına sahip Yönetici seçimi





    24 Eylül 2021 Cuma

    Dünden Bugüne Perakende ; Perakende ile Gelişen sektör : Özel Markalı ürünler (Private Label)


    Perakende sektörünün gelişmesi ile birlikte gelişen ve gittikçe büyüyen alanlardan bir tanesi de Özel Markalı ürünler (Private Label)

    Private Label tanımını ; bir ürünü başka bir şirketin telif hakları veya markası ile o şirket adına üretmek olarak yapabiliriz. Private Label geniş segmente sahip zincir marketler tarafından pazarda yerleşik olarak bulunan ve belirli güce sahip ürün markaları ile rekabet edebilmek olarak konumlandırılmaktadır.

    Private Label ürünlerin pazar payları son yıllarda oldukça artış trendine girmiş, bu ürünler pazarda ürün yelpazesini geliştirerek daha geniş bir alana yayılmaya başlamışlardır. Private Label ürünler, tüketicilerin kalite ve fiyat beklentisini karşıladığı sürece, bu ürünlere talep artmaya başlamış ve hatta Market raflarında görülen PL ürünler tüketici tarafından Marka olarak dahi algılanmaya başlanmışlardır. Marketlerin, tüm telif haklarını ellerinde tutarak raflarında markalaştırdıkları ürünleri, Markalaşma maliyetini düşündüğümüzde PL cazibesini daha net görebilmekteyiz.

    Son yıllarda yerel zincirlerin de bu anlamda Marketlerine kendi PL markalarını ürettirme konusunda istemlerini görebilmekteyiz. Bu da PL ürünlerin Marketler için giderek ne kadar cazip hale geldiğini gözler önüne sermektedir.


    Market Markalı Ürünler

    1990 lı yıllarda Migros kendi markası ile ürettirdiği ürünleri, kendi marka algısı ile konumlayarak Türkiye' de bilinirliliği yüksek, kalitesi nihai tüketici tarafından kabul gören üretici firmalara yaptırmaya başlamıştı. Hatta PL ürün yelpazesinde küçük ev aletleri dahi olduğunu hatırlıyorum.

    Bunun kendi Markasını korumak ve müşterisine karşı sorumluluk anlayışı adına doğru bir PL yönetimi olduğunu düşünüyorum ki, kendi marka adınızla ürettirdiğiniz ürünlerin, üretici firmalardaki oluşabilecek sorunlarını tüketici nazarında kendi market markanıza zarar vereceğini gözden kaçırmamak gerekli. Dünyada örneklerine baktığımızda Aldi'nin kendi markası ile üretimini yaptırdığı PL ürünlerini bu anlamda son derece Kaliteli üretim yapan ve nihai tüketici tarafından kalitesi kabul edilmiş firmalar aracılığı ile ürettirdiğini ve bir anlamda yine 1990 larda Migros un “müşteri ürün etiketinin altında gördüğü üretici firma adı marka konumumu aşağı çekmemeli” stratejisi ile aynı doğrultuda olduğunu görebilmekteyiz.


    Markete özgü oluşturulmuş Markalar

    Markete özgü ürün isimlerinin verildiği, bir başka deyişle o markete özgü Markaların oluşturulduğu ürünlerin de Türkiye ve Dünya' da giderek yaygınlaşmaya başladığını da görmekteyiz. Bu ürünlere Market Markaları dememiz de iyi bir tanımlama olacaktır. Perakende Marketler; Market Markaları için, üretici firmalarda oluşabilecek sorunlara karşı ilgili Market Markalı ürününü birkaç üretici firma ile anlaşarak yaptırmakta ve tek bir üretici firmaya bağlı kalmamaya çalışmaktadır. Bunun en büyük sebebi üretici firmaların aralarında fiyat rekabeti oluşturma, Market şubelerinin coğrafi dağılımı, üretici firma tedarik süreclerinde oluşabilecek riskleri minimize etmek üzere emniyet kemeri oluşturma isteği ile birlikte, daha geniş manada sebep, kendi yarattığı ürün Markası ile ilgili dinamikleri elinde tutma çabasıdır diyebilirim. Marketler üretici firmalara ürün kalite standartları ile ilgili denetimler yaparak, bu standartı korumaya ve üretici firmalarda yaptığı denetimlerle bir şekilde kendi dinamiklerini de yaşatmaya çalışmaktadırlar.


    Dünya Marketleri için Private Label üretimimiz

    Türkiye, Dünya' da birçok Markete PL ürünleri göndermektedir. Dünyada birçok ülke ve çok büyük perakende devleri ülkemiz üreticilerine PL ürün yaptırmaktadır.

    Ülkemizin bu konuda çok gelişmesi ile birlikte, coğrafi konumunun lojistik süreçlerinde elverişli olmasının artı getirisi yanında cazip kur farkının da ülkemizi bu anlamda çekici hale getirdiğini üzülerek de olsa belirtmeden geçememekle birlikte, Dünyaya Markalaşarak ve hatta kreatif yönlerimizle öne çıkarak daha yüksek fiyatlarla satış yapmak her zaman gönlümden geçen dileğimdir.


     PL ve Market Marka Yönetimi

    Private Label üründe fiyatlandırma ve promosyon çalışmaları tüketiciler için fırsat olarak görülse de, Nihai tüketici Markalaşmamış bir ürünü satın alırken Market Markasına güvenerek satın alma kararını vermektedir. Başka bir deyişle PL ürün, Market Markasının konumlaması içerisindedir.

    Tüketici, satın aldığı Markete güvenerek ürünün belirli kalite standartlarında üretildiğini düşünür. Zaten Market, ürünün belirli standartlar ile üretildiğini garanti ederek rafına koyar, başka bir deyişle müşterisine satın aldığı ürün için kendisi referans olur.

    Marketler PL ürünlerini raflarına dahil ederken; ürün standartları, fiyat ve tedarik gibi süreçlerle sınırlı kalmayarak, Üretici firmaların Çevreye ve Topluma karşı duyarlılığı, işveren markası, sosyal sorumluluk gibi kriterleri de bu sürecine dahil ederek, bütünsel bakış açısı ile müşterisine karşı sorumluluğunu yerine getirmelidir.

    Zira PL ürün yönetimi, kendi Market Marka Yönetiminin ayrılmaz ve son derece hassas konusudur.












    30 Ağustos 2021 Pazartesi

    ZAFER BAYRAMI AKLIMA DÜŞENLER : ÖZGÜRLÜK

    İngiltere 'ye Eğitim için gittiğim zamanlar. Okulumuzda birçok Avrupa ülkesinden öğrenciler var, İngiltere' nin en iyi okulllarından olması itibari ile de gelir seviyesi yüksek öğrenci grubu hayli fazla. Özellikle Suudi 'ler bu anlamda oldukça dikkat çekici. Birçok Suudi genç Avrupalılar gibi giyinme ve onlar gibi gözükme/olma cabasında , öyle ki bunun için sarf ettikleri çabayı görmüyor olmak imkansız. Dil yeterlilik belgesi ile Yüksek Lisans eğitimi alıp İngiltere'de kalabilme ve onlar gibi olabilme hayalinde.

    Bir üst sınıfa geçemiyor ve dil konusunda çok yetenekli değiller ve çok sınıfta kalıyorlar. Böyle de olsa, İngilizlerin daha fazla para kazanmak için Suudi'leri sınıfta bıraktıkları, Suudi öğrencilerin de durumun farkında olmakla birlikte İngiltere de kalabilmek için servet bırakmaya hazır olmalarından hariç, İngilizlerin kendilerini sevmeyip sürekli iğneleyici sözlerini sineye çekmelerini de görmemek imkansızdı.

    Aynı Suudi genclerin ben de dahil olmak üzere, Avrupalı diğer öğrencilere ders aralarında ülkelerinde saraylarda yaşadıklarını, 4 pound karşılığında arabalarının benzin depolarını doldurduklarını çok havalı bir şekilde anlatmayı çok sevmekle birlikte, İngiltere' de kalabilmek uğruna bırakalım sürekli zaman ve paralarını feda etmesi, İngilizlerin sürekli Milletleri ve yaşam tarzları ile ilgili kırıcı ve küçük düşürücü söylemlerine karşı tek bir söz edemeyişlerine hemen hergün tanık oluyordum.

    O günlerde yaşamım boyunca hiç sorgulamadığım ve hiç aklıma gelmeyen bir konunun kafamı epey meşgul etmeye başladığını fark etmiştim. Bir İnsan Kaynakları Profesyoneli olarak iş hayatındaki çalışanların aidiyet/tutsaklık konularına epey kafa yorarken, doğumumla birlikte bana hediye edilen “ÖZGÜRLÜK” konusu. Hiç sorgulamamışım.

    Suudilere paralarını sorgusuzca harcatan, Ülke ve Milletleri hakkında bu kadar kırıcı sözler karşılığında onları sus- pus eden, içlerinde onları bu kadar ezik hissettiren, şu satın almak istedikleri şey neydi ?

    • Üstelik kendilerinin ve Milletinin itibarı uğruna : ÖZGÜRLÜK


    Hiç unutmam bir Suudi gencin yine bir sohbette “annem saraylarda yaşıyor, en konforlu arabada geziyor, en pahalı kıyafetleri giyiyor” dediğinde,

    “istediğinde tek başına dışarı çıkabiliyor mu? babanın kaç eşi var” , “Türk Medeni Kanunu ile Kadınlar, Erkeklerle eşit haklara sahiptir” bir çırpıda gururla söyleyivermiştim.


    Peki, beni bu kadar rahat konuşturan, onların şimdi satın almaya çalıştığı bana doğumumla birlikte hediye edilen “ÖZGÜRLÜĞÜM” ve beni her zaman sahiplenecek özgürce yaşayabildiğim Vatan Toprağım değil miydi ? Üstelik yıllarca önce Dedelerimizce faturası ödenen “ÖZGÜRLÜĞÜM”


    1915 yılında Ülkemde tek bir Lise, mezun veremedi . Yıllarca analar, babalar “Vatan sağolsun” dedi.


    • Çünkü bu millet hiçbir koşulda Vatanına, Milletine söz söyletmedi, boyun eğmedi

    • Çünkü, bu Millet yıllarca Vatan Topraklarında ÖZGÜR YAŞAMAYI secti ve bunun için savaştı.


    Hiçbir zaman, hiçbir uğurda vazgeçmeyeceğim  unutmayacağım, unutturmayacağım..




    13 Temmuz 2021 Salı

     


    Mağazacılık Müşteri İlişkileri Yönetim Üçgeni

    Geçtiğimiz günlerde Kozmetik/Zincir Mağazacılık sektöründeki bir Markanın oldukça şık bir AVM içerisindeki şubesine girdim. Mağaza küçük bir şube olup, kapısının biri sağ ucta, diğeri sol uçta olmak üzere iki kapısı bulunmakta ve küçük mağaza ve kolonları itibari ile yürürken birçok reyonu görmeyebiliyorsunuz.

    Mağazanın sağdaki kapısından giriş yaptım, sonra diğer kapısına doğru yürüyerek biraz reyondaki ürünlere şöyle bir göz ucuyla baktım. (bu arada hemen yanında sinema salonu var ki, malumunuz bu arada sinema saatini de bu şekilde değerlendiriyorum) Sonra yine diğer tarafın ortalarına kadar geldim ki ürün tanıtım / satış temsilcisi olduğunu anladığım ellerini göğsüne bağlamış şekilde duran 35-40 yaş aralığındaki iki kadın çalışanın biri bana bakarak ve gözle işaret ederek diğerine şöyle söyledi “ikinci turu atıyor”

    İki kadın çalışana doğru gülümseyerek şöyle dedim “birazdan 3.tura geçeceğim” çalışanlar aralarındaki konuşmayı duymamdan tedirgin olarak ve mahcubiyet de duymuş olacak ki bana hemen bir açıklama yapma refleksine geçti “Biz bunu sizin için söylemedik, başka bir hanım için söyledik” gülümseyerek uzaklaştım.

    Yaşadığım küçük bir vaka sonrasında aklıma düşenler ;

      Yanında zaten sinema olan bir mağazada insanlar sinema saatini beklerken yakınlardaki mağazalarda zaman değerlendirebilir ve bu durum satış için iyi bir fırsat olabilir, bu mağazanın da lokasyon olarak tam da böyle bir fırsatı varken, fırsatları ne kadar görebiliyoruz, çalışanları ne kadar içine alabiliyoruz? Bir kişinin fırsat diyebileceği bir durum bir başkası için dezavataja dönebilir mi?

      Kaldı ki özellikle bir ürünü almak için gelmemiş olan müşteri önce şöyle bir bakınıp sonra ürünün cazibesi (fiyat, görsel, promosyon) ya da satıcının ikna kabiliyeti veya ilgisi ile hiç aklında olmayan bir ürünü satın alabilecektir (klasik bir sözdür kadınlar ihtiyacı olmayanı da alır)

    Mağazacılık da şöyle bir söz vardır “Mağazacılık satış başarısı, ürünü zaten almaya gelen müşteriye ürün satmak değil, hiç aklında yokken o ürünü aldırmaktır)

    Mağazalarda satılan ürünün tanıtım/satış temsilcilerini sıklıkla görüyoruz. Üretici firmalar kendi ürünlerini tanıtmak ve satışını arttırmak için Satış Mağazalarında ürün standlarında kendi Satış Temsilcilerini bulundurmayı arzu ediyorlar. Mağazacılık tarafında da ürün tanıtımı, ürün bilgisi ve işgücü olarak mutlaka faydası görülüyor ancak çalışanların ilgili Mağazanın Marka Kültürüne uygun iletişimde olmaması ve doğru Yönetim Mekanizmalarının kurulmaması ile faydadan çok zarar da getirebileceğini unutmamak gerekir.

    Dilediğiniz kadar çalışanlarınıza iletişim, müşteri hizmetleri gibi eğitimler verebilirsiniz ancak şubelerinizde ürün temsilcisi olarak görev yapan çalışanların da çatınız altındayken şirket kültürünüze uyum sağlaması gerekli. Mağaza kapınızdan giren müşteri sizi bilir, iyi ya da kötü deneyimlerini sizin markanıza etiketler. Bunun için neler yapılıyor? Öncelikle kendi çalışanlarınıza şirket kültürünüzü yaymak ve çalışanlarınıza sahiplenme/aidiyet duygusu (iç denetleme mekanizması) empoze edilmelidir. Bu konu Müşteri İlişkileri Yönetimi'nde Marka algısı için çok iyi yönetilmesi gereken bir süreçtir.

    Şirketlerin İç Müşteri, Dış Müşteri, Tedarikçiyi içine alan Vizyon tanımlamalarını görüyoruz ki; bu üç kanal sadece tanımlamada kalmayarak özümsendiğinde ve birbirini tamamladığında iyi bir Müşteri İlişkileri Yönetimi kurgusu oluşturulabileceğini yaşanılan vaka da çok net anlıyoruz. Sadece Müşteri Memnuniyetini baz alan değil, İç Müşteri ve Tedarikçi Yönetimini de içine alan ve doğru yönetebilen şirketler sürdürülebilir başarıya gidecek ve ipi göğüsleyebilecektir.