Yaşam bir oyun, doğduğumuz andan itibaren sahne açılır ve bizim için biçilmiş roller başlar, sırası geldikçe rol arkadaşlarımız da oyuna dahil olur. Büyüdükçe rolümüz çeşitlenir, rol arkadaşlarımız çoğalır.
Farkında olmasak da günlük yaşamımız içerisinde bize biçilen sosyal roller vardır ve toplum içerisinde belirlenen kalıplarda bu rolleri oynamamız beklenmektedir.Anne, baba, eş, çocuk, kardeş, komşu, arkadaş, akraba.
Hepsinin birbiri arasındaki ilişki, toplum tarafından belirlenmiş ve belirli çerçevede düzenlenerek, bulunulan toplum tarafından kabul görmüştür. Zaman zaman role aykırı kişiler olsa ve her ne kadar bazen kalıp dışına çıktıkları için, içten içe hayran olunsa da toplum tarafından reddedilmeye mahkum olurlar.
Bir de bunların yanında mesleklere göre de rollerimiz var ki bulunduğumuz toplum içerisinde belli düşünce kalıplarına sığdırılmıştır. Doktorun, öğretmenin davranış biçimi, giyim tarzı vs.
Bir konferansdayım (Influencing&Persuading in the New Reality) Konuşmacı Shelly Rose Charvet…
Konferansda olan kişilerse ağırlıklı olarak şirketlerdeki İnsan Kaynakları yöneticileri.
Konunun rahatlatıcı etkisinin yanında Shelly nin rahat ve sakinleştirici konuşma tarz ve davranışlarının sonucu ile konferans aralarında birbiri ile yeni tanışmış, birçok değişik şirketten katılmış IK yöneticilerinden hepbir ağızdan şunu duydum. Biz IK olarak üzerimize düşeni, işimizin gereğini yapıyoruz fakat bizleri şirkette patrona yakın veya hep çalışana negatif etki yapacak kişiler gibi görüyorlar, kimseye yaranamıyoruz….
Değişik şirketlerden gelse de aynı dertten muzdarip IK Yöneticilerinin bir de konuya bu kadar içerleyerek, savunma mekanizması geliştirmesi hiç de azımsanacak gibi değildi.Şirketler değişse de biçilmiş roller ve etkileri aynı.
Şirketlerde çalışana yüklenen roller de yine toplumsal rollerimiz gibi değil mi? Şirketlerde de her departmana yüklenmiş roller olduğu gibi, departmanlarda çalışanların da yine yerine getirmesi gereken roller ve bu yönde beklentiler var.
Çalışan için işyerinde bir statü ve görev belirlenmiştir ve çalışan bu statünün, işin gerektirdiği rolleri yerine getirmek durumundadır. Çalışanın rollerinden bir tanesinin, başka bir rolün gerektiği gibi davranmasını güçleştirmesine "rol çatışması" deniyor. Bunu daha da açıklamak gerekirse ; yılsonunda performansında bazı sorunlar gözlemlenen bir çalışanın, Performans değerlendirmesi uygulamasını yöneten IK Yöneticisi hakkında doğru performans sistemi koyamadığını söylemesi gibi…
Bu noktada Yönetimin koordinasyon becerisi devreye giriyor.
Rol çatışmasına sosyal hayattan örnek verecek olursak da ; Çocuğun babasını gece geç saatte eve dönmek konusunda ikna edemeyerek, despot baba olarak ilan etmesi...
Rol çatışmasına sosyal hayattan örnek verecek olursak da ; Çocuğun babasını gece geç saatte eve dönmek konusunda ikna edemeyerek, despot baba olarak ilan etmesi...
Bir rolün, kişinin diğer rolünü yerine getirmesini kolaylaştırmasına da "rol pekiştirmesi" denir. Örneğin: Tecrübeli Yöneticinin çalışana bilgi aktarımı gibi.
Sosyal yaşamda da bir babanın kendi gençlik yıllarındaki duygularını gözden geçirerek oğluna davranış geliştirmesi...
Bir de rol kayması kavramı var ki sosyal yaşamda bir annenin çocuğuna yetişkin bir anne gibi davranmayıp, çocuk gibi davranışlar göstermesi, Öğretmen olan bir annenin evinde çocuğuna da öğretmen gibi davranması. Şirketlerde Yöneticinin baba gibi davranması, Mali İşlerde çalışan bir kişinin Halkla İlişkiler çalışanı özelliklerini göstermesi gibi.
Her ne kadar IK olarak çalışanın yanında, kolaylaştırıcı ve destekleyici etkilerimiz yükseldi ve halen yükseliyor desek de düşünce kalıplarını kırmanın zaman aldığı/alacağı kesin.
Zaman içerisinde düşüncelerimizde de esnemeler oluyor tabii.Gerek sosyal gerekse de mesleksel rollerimiz de önemli olan farkındalık seviyemiz. Rol geçişlerimizde farkındalığımız ne kadar yüksek olursa, başarımız o kadar yükselecektir.
Drama öğrencilerine hep şu söylenir: Rol yapma OL !
Filmlerde veya tiyatro sahnelerinde bazı oyuncuları iyi, bazılarınıysa kötü oyuncular olarak tanımlarız.
Bana göre iyi oyuncular rol yapmayıp, olanlar. Rolün duygusunu beden diline, gözlerine o kadar iyi yansıtırlar ve inanırlar ki rol yapmaz olurlar, aslında roldeki kişi ile çok iyi empati kurar, rolün gereği olduğunu bilirler.Oyun bittiğindeyse kimliklerine dönerler, taa ki başka bir oyunda başka biri olana kadar...
Yalnız açığa çıkan ışığı görebiliyorsan,
Yalnız söylenen sesi duyabiliyorsan,
Ne görebiliyorsun, ne de duyabiliyorsun. (Alıntı)
Yalnız söylenen sesi duyabiliyorsan,
Ne görebiliyorsun, ne de duyabiliyorsun. (Alıntı)
Hocam; sıcaklık ve samimiyetiniz yazınıza da yansımış.Yazılarınızın devamını bekliyoruz
YanıtlaSilSüper teşekkür ederim...
YanıtlaSilteşekkür ederim
Sil