.

13 Ocak 2014 Pazartesi

Kolay olan Bırakmak mı ? Bırakmamak mı? Bırak(a)mamak, Alışkanlıklar üzerine


Bırakmak bir şeye bağlı kalmamak, bazen neden bu kadar zordur ve nasıl başarabiliriz?  Herkes biliyordur, kaybettiğimiz veya maziye ait şeylere bağlı kalıyoruz. Burada kastedilen güzel şeyleri acıyla karışık bir sevgi dolu hatırlamak, veya geçmiş ve kisi için önemli bir şeyi saygıyla anmak değildir.
Burada kastedilen çaresiz bir şekilde bir şeye bağlandığımız, ve bunun bize zarar verdiği, fakat bir tülü bu bağlanmayı etkileyemediğimiz bir durumdur.
İyi niyetli dostlar veya bazı kitaplardan sürekli „bırakmamız“ gerektiğini, artı bazı şeylerin değişemeyeceğini  veya o şeylerin geçmişte kaldığını duyuyoruz. Fakat bunu bırakmayı başaramayan kisi zaten kendisi de biliyor.

Bırakmayı neden başaramıyoruz?
Cevap çok basit: Çünkü tutuyoruz. Ama çoğu kez bunun farkında değiliz, çünkü insanlar geçmişteki  acıları ve kendini üzen şeyleri unutmayı çok isterler. Fakat sürekli insanin aklının bunlarla meşgul olduğu, bunları hala kendi içinde muhafaza ettiğinin bir göstergesidir.

İçini oyduğunuz bir Hindistan cevizini bir ağaca bağlayın ve içine biraz pirinç doldurun. Hindistan cevizinin içine açtığınız delik,, bir maymunun pençesinin/elinin ancak sığabilecek büyüklüğünde olsun. Maymun elini deliğe sokup pirinci alınca, yumruğu artık pirinç dolu olduğundan delikten çıkaramıyor. Fakat pirinci ne pahasına olursa olsun bırakmak istemediğinden oraya mahkumdur artık..
1.      Bilinçaltından sürekli istenmeyerek su yüzüne çıkan olayı veya hissi tanımlayın. Çok uzun süre önce gerçekleşmiş bir olay olabilir, belki çocuklukta veya gençlikte. Fakat yakin zamanda olan bir olay da olabilir. Bu belki bir olaydır veya bir nesne ,sizin sürekli karşılaştığınız hayatınızda bir dönem de olabilir.
2.       Kendinizi iyi gözlemleyin, bu olayda sizi bu kadar rahatsız eden nedir ve not edin.
-Not almak önemli bir nokta, yazmadan bunu sırf kafanızda şekillendirmeniz ayni etkiyi yaratmayacaktır, çünkü yazmak sizi bir nevi kurtaracaktır/özgürleştirecektir, özellikle süzülmemiş , yalın bir şekilde yazarsanız  sizin üzüntü ve sıkıntı deponuzu çabuk boşaltacaktır. Söyle gerçekleştirin:
-bu mevzuda sizin kafanıza takılan tüm noktaları yazın, uzun bir liste oluşabilir
Uzun düşünmeden gelişigüzel yazmaya başlayın….aklınıza gelen her şeyi…mantıksız şeyler de olabilir…bu mevzuda en çok kafanızı kurcalayan şeyi…düşünceleri…hislerinizi…yaşananları…her şeyi arka arkaya not edin.
-bu not almayı içinizde bir düzen bir iç huzur oluştuğunu fark edene kadar sürdürün

3. Biraz zaman geçince 2.deki listenizi tekrar gözden geçirin. Simdi önemli olan içinizdeki mücadeleyi tanımlamak ve farkına varmak, neden bunu şimdiye kadar bu meseleyi bırakamadığınızı / unutamadığınızı  anlamak.
Genelde bunun nedeni bırakmaktan doğan sonuçlardan korkmanızdır, veya şimdiye kadar kabullenemediğiniz bir olay. Biraz daha aşağıda misaller verilecek.
4. Bırakabildiğinizi  nereden anlayacaksınız?
-Tekrar not alin, bu sefer bu düşünceyi, bu tasayı bu olayı bırakınca ne yapacağınızı.
-Çünkü bırakmak yine bir boşluk oluşturuyor, düşüncelerinizde, hislerinizde, icraatlarınızda  hayatınızda
-Bu oluşan boş alanlarda ne yapmayı isterdiniz?Yazın.
Bırakmak zorla olmaz. Ve bırakırken bir şeyler vermeniz gerekiyor. Fakat kaybettiğiniz şeyi değil. Bıraktığınız şey tutmanızda neden olan gerekçedir. Ve bunu yapabilmek için bu gerekçeyi tanımanız gerekiyor.
Bu gerekceyi bulmaniz gerekiyor.
Bağımsız çalışan bir koç on beş sene önce iflas ettiğini anlatmıştı, ve bundan sonra sevmediği, geliri az olan, birisine bağlı olarak çalışmaya başlamış. Tekrar güzel vizyonları varmış yeni bir is kurma üzerine, fakat ne zaman biraz üzerine düşünse o zamanki iflas ettiği aklına geliyormuş ve tüm cesaretini kaybediyormuş.
Düsüncelerini not alırken, kendisinin birakamamasının  derinlerdeki nedenine yaklasmis. Kendi fikrince
-Iflas etmesi bagimsiz calismayi beceremedigini ispatlamis
-hayatindaki bir sansini kullandigini ve simdi mütevazi davranmasi gerektigini
kadere bir sefer meydan okunmali, eger tekrar denersen cezasi olur
-onu sürekli uyaran anne babasinin hakli ciktigini
-hayatini sürdürmek icin yeterince parasi oldugunu ve paranin mutlu yapmadigini
Bu şimdiye kadar bilmediği gerekçelerini yazdıktan sonra biraz mesafeden değerlendirebildi. Hepsinin kendisini cezalandırma karakteri barındırdıklarını garipseyerek fark etti ve katı bir katolik eğitimi aldığını hatırladı. Bu bağlanmanın arka planlarını tanımladıktan sonra korkularını daha rasyonel değerlendirebildi ve korkularının gereksiz/uygunsuz olarak sınıflandırdı.
Yarim sene sonra yeni bir fikri ile/hayalle bağımsız bir is kurdu.
Önemli olduğundan tekrar (ediyorum):
Saçma düşüncelere, aşırı korkularımıza ve istenmedik olaylara takılıp kalmamızın bir fonksiyonu vardır, daha derin bir sebebi vardır.
Çoğu zaman bu şekilde bir korkumuzla baş etmeye çalışırız veya hoşumuza gitmeyen bir gerçeği kabullenmek istemiyoruz.
Birkaç örnek:
• Otuz sene önce kaybettikleri oğullarının odasını orijinal haliyle koruyan ebeveynler.
Burada söz konusu olan ortaya çıkabilecek suçluluk duygusundan korkmaktır.
Belki ebeveynlerden biri oğlunun ölümünü önleyebileceğini düşündüğü için kendini suçlu hissediyordur.
Bazen de hissedilen aşırı vefadan dolayı, tekrar normal hayata geri dönmeyi hatta mutlu yaşamayı kaybedilen kişiye karşı ihanet olarak algılıyor.
• Aslında mantıken sizin suçunuz olmadığını bildiğiniz şeylerden dolayı sürekli tekrar eden suçluluk duyguları ortaya çıkar.
Bu durumda sizdeki  üstün benlik  ve içinizdeki acımasız eleştirmen sizin başarısızlığınızı sonsuza kadar başınıza kalkmak istemektedir. Kendinizi bu konuda affetmek veya suçsuz olduğunuzu görebilmek size basit bir bahane gibi geliyor.
• Lider pozisyonda olan bir kişi sürekli kendini yüksek öğrenimden sonra neden yurtdışında tecrübe edinip kariyer imkanlarını artırmadığından dolayı eleştiriyor.
• Bir kadın mutsuz ve sadece kağıt üzerinde devam eden evliliğinden ayrılmıyor. Onun korkusu daha iyi bir koca bulamamaktı, çünkü daha iyi bir eşi hak etmediğini düşünüyordu. Evliliğinin ilk yıllarında eşini bir kere aldattığı için, şimdi eşiyle yaşadığı sıkıntıları çekmek zorunda olduğunu düşünüyordu.
Yıllar önce yaptığınız bir hata sizi hala zihninizde takip ediyor, size rahat vermiyor.
Buradaki çatışma şundan kaynaklanıyor: sadece normal insanların hata yapabileceklerine inanıyor fakat kendinizin başkalarından bir şekilde daha üstün olduğunuzu düşünmenizdir. Bu hatadan dolayı kendinizi affetmek daha rahatlatıcı olmuyor, hatta öbür insanlar gibi sıradan olduğunuzun kanıtı olarak algılanıyor.
• Kırk yaşında bir erkek şimdiye kadar aldığı tüm gazeteleri, dergileri ve magazinleri saklıyor. Bunların hepsini biriktirdiği fakat okuyamadığı için her sene yeni ve daha geniş bir eve taşınıyor. Burada da ölümsüz olmadığımız gerçeğini kabullenememe söz konusu. Beş yıllık dergileri atarsa bunların asla tekrar hayatına giremeyeceğini fark etmiş.
• Bir adam on sene önce kaybettiği eşinin ölümünü hazmedememiş, boğucu bir boyun eğme durumunda takılmış kalmış.
Sevdiğimiz bir kişiyi kaybetmek her zaman bizim kendi ölümümüzü de hatırlatır bize. Hayatta her şeyin fani olduğunu hatırlatır. BU duyguya dayanamayacağımıza inanırsak, hayatı yaşamayı reddederiz, çünkü sonunda ölüm olan bir hayat yaşanmaya değmez gibi algılarız.
Bırakmak demek, bir şeyi kabullenmek demektir.
Eski kederleri, acıları, yaraları, sönmüş aşkları, başarısız deneyimleri gerçekten bırakabilmek için, genelde başka bir şeyi kabullenmek durumundayız. Bu kabullenmeyi red etmek, sonsuz acılı düşüncelere sıkı sıkıya bağlanmak demektir.
Bu bağlanmanızın sebebini, o olaya verdiğiniz manayı yukarıda yazılanlarla fark ettiyseniz, büyük ihtimalle çözüm için uygun anahtarı bulup, bırakmayı becerebileceksiniz demektir.
Yıllar boyu insanlarla edindiğim tecrübem şunu gösteriyor ki, bir şeyi kabullenmelerinin bedeli vardır. Söz konusu olanlar şunlardır:
• Hayatın her zaman adil olmadığını kabul etmektir.
• Yaşadığımız bazı durumların çok acı olduğunu ve daha derin bir manasının olmadığını kabullenmektir.
• Hayatın, kaderin ve Allah’ın cezalandırmadığını kabullenmektir.
• Her zaman sizin istediğinizin olması mümkün olmadığını ve sizin her zaman haklı olmayabileceğinizi kabullenmektir.
• Hayatta her şeyin sınırlı olduğunu, ve bundan dolayı değer kazandığını kabullenmektir.
• Ayrıcalıklı bir insan olmadığınızı ve hayatın size özel muamele etmeyeceğini kabullenmektir.
• Hayatta acıların da yer aldığını kabullenmektir.
• “İyi” ve “kötü”nün sadece bir algı ve bakış açısı meselesi olduğunu kabullenmektir.
• “Doğru” ve “yanlış”ın da sadece bakış açısından kaynaklanan bir şey olduğunu kabullenmektir.
Bazen bir şeyi kazanmak için feragati kabul etmek gerekir.
Bir şeyi değiştirmek istiyorsak bunun karşılığında başka bir şeyden vazgeçmemiz gerekiyor. Fakat zaman zaman bir şeye bağımlı kalmak, onu bırakmaktan, ondan kurtulmaktan daha kolay gibi gelebiliyor insana.

Kaynak : Pozitif Performans Koçluğu

1 yorum:

  1. Aliskanligi birakmak zor bahanemiz cok... tesekkurler

    YanıtlaSil

Katkınız için teşekkür ederiz