.

1 Mayıs 2013 Çarşamba

6331 Sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu neler getirdi?


Neden İşçi  Sağlığı ve Güvenliği  değil de İş Sağlığı ve Güvenliği doğrusu anlayamam.Sonuçta Çalışanın Sağlığı ve Güvenliği’nden bahsetmiyor muyuz ?Amaç kelimelerle oynamak ya da kelimeleri mercek altına almak değil, önemli olan zihniyetin bu yönde olması, çalışan sağlığının önceliğimiz olması.  Neyse kelimelere fazla da takılmayalım Kanun ismi bu şekilde, bu yazımda  6331 Sayılı Kanun neler getirdi onlardan bahsedeceğim;

30.06.2012 gün ve 28339 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu tüm IK cıların, şirket patronlarının, işçi sendikalarının gündemine oturarak,   tüm kesimlerin dikkatini bu noktaya çekti. Kanunla birlikte yapılması gereken yükümlülükler, işyerlerince hatta, çalışanlarca ne kadar önemseniyor?Ya da şöyle söyleyeyim: Yapmış olmak için mi yapılıyor yoksa gerçekte iş kazalarının önlenmesi için mi? İş Sağlığı Ve Güvenliği Toplantılarını sadece toplanıp herhangi bir denetimde göstermek üzere klase etmekten öte, aktive etmek ve işkazalarını önlemek,çalışanları eğitmek üzerine kafa yormamız gerekli.
Maalesef kazaları önleme kültürünün gelişmemiş olduğu ülkemizde,  AB standartlarının devreye girmesi iş dünyasında panik  yarattı diyebiliriz. Kazaları önlemek üzere değil de sadece ceza almamak üzere ya da yapmış olmak için yapılan uygulamalarla AB standartlarına erişebilmemiz gerçekten hiç de kolay olmayacak. Olmayacak şey de değil. Bakış açımızı değiştirmeye, bilinçlenmeye ihtiyacımız var, bu da zaman alacak.
Kanunla ilgili birçok yorum yapmak mümkün. Benim en çok dikkatimi çeken idareye tanınan yetkiler ve çok abartılı para cezaları diyebilirim.
Ülkemiz, iş kazalarında  Avrupa’da lider, Dünyadaysa Uluslarası Çalışma Örgütü verilerine göre Hindistan ve Kore den sonra 3. Sırada. İş Kazası ölümleriyse maalesef çok fazla.
Açıkçası kültürümüzdeki “Kaderde varsa olur” tanımlamalarımız iş kazalarına olan kültürel bakışımızı  özetler durumda. Bu nedenle Kanunlar da çıkartılsa, ağır cezalarda verilse önce çalışanı bilinçlendirmek ve bu konuda ikna etmek gerekli.”Nasılsa şimdi kimse yok çelik bot giymesemde olur “ zihniyetinden “sağlığım ve güvenliğim  için gerekli” zihniyetine  geçerek iş güvenliğini  tüm toplumumuzca “göstermelik” olmaktan çıkartmamız gerekmektedir.
Bu Kanunla Yetkiler Bakanlık ta toplanmış; Örnek olarak  işin durdurulması yetkisini kullanacak kişiler 4857 sayılı Kanun’dan farklı olarak  sadece Bakanlık yetkilileri olacak,  bu çerçevede işçi ve işverenlerin katılımı kaldırılmış. Yine işyeri hekimlerinin ve uzmanların sertifikaları da tamamen Bakanlık yetkisinde.
Tüm çalışma mezvuatının yürütülmesinde   işçi – işveren – devlet üçgeninin söz hakkının bulunması, istişare ederek ortak çözümlerin bulunacağını her zaman savunmuş olsam da maalesef  bu kanunda pek işbirliği süreci gözükmemekte.Sonuçta İSG nin tek taraflı modellendiği bu kanun kapsamında işçi-işveren-devlet üçgeni umarım abatılı arttırılmış para cezaları ile tek taraflı ceza kesme ve ceza yememek üzere kurgulanmış bir mantık çerçevesinde devam etmez.
Kanunun getirdiği en önemli yenilik, işletmenin büyüklüğüne bakılmaksızın işyeri hekimi ve iş güvenliği uzmanı çalıştırma yükümlülüğü :  Elliden az işçi çalıştıran işyerleri de iş güvenliği uzmanı çalıştırmak durumunda. Kanun 50 ve daha fazla işçi çalıştıran işyerlerinde 01.01.2013 sonrasında  hangi sektörde olursa olsun  uzman çalıştırma zorunuluğu getirdi. 50’den az işçi çalıştıran işyerleriyse, tehlike sınıfı baz alınarak,  01.07.2013 veya  01.07.2014 sonrasında uzman ve hekim istihdam etmek durumunda kalacak.
İSG uzmanı veya işyeri hekimi çalıştırma zorunluluğu doğrudan işyeri bünyesinde istihdam etmek sureti ile yerine getirilebileceği gibi OSGB’lerden (Ortak Sağlık Güvenlik Birimi) satın almak yolu ile de gerçekleşebilir.
İşte bu  noktada işverenlerin bu işi sadece  maliyetle ya da çalıştırma zorunluluğunu yerine getirmek üzere değil, gerçekten  işyerinde işkazalarını önleme zihniyetiyle hareket etmeleri çok önemli.Küçük işletmelerin maliyetleri gözönünde tutarak, işletme içerisinde bir uzmandan çok dışarıdan hizmet almayı tercih edeceği gerçeği  olsa da bu konuda azami dikkat ve önemi göstermeleri gerekli.
İsg ve İşyeri Hekimi Bağımsızlığı;  Uzmanlar ve hekimler için hizmet sunumunda mesleki bağımsızlık vardır,  “İşyeri hekimi ve iş güvenliği uzmanlarının hak ve yetkileri, görevlerini yerine getirmeleri nedeniyle kısıtlanamaz;  bu kişiler, görevlerini mesleğin gerektirdiği etik ilkeler ve mesleki bağımsızlık içerisinde yürütür” dense de uygulamada bu ilişki  yine işçi-işveren ilişkisi yönünde süregelmekte. İşçi-İşveren ilişkisi içersinde her ne kadar bazı cezai müeyyideleri getirse de,  ücretini işverenden alırken ne kadar bir bağımsızlığın olduğu da yine düşündürücü. OSGB’ler açısından da bakıldığında şirket içerisinde hizmet akdi ile çalışan statüsünde olmasalarda sonuçta işverenin işini alan kişiler statüsündeler.
Kanun, “işveren risk değerlendirmesi yapar veya yaptırır” diyerek bu kurumu da yasal bir zemine oturtuyor. Yine Kanun’a göre işveren, iş kazalarını kazadan sonraki üç iş günü içinde Sosyal Güvenlik Kurumu’na bildirme sorumluluğunda. Kanuna göre  İşyeri dışındaki uzman kişi ve kuruluşlardan hizmet alınması, işverenin sorumluluklarını ortadan kaldırmaz.
İşe giriş muayeneleri ve sağlık raporları bundan sonra sadece işyeri hekimlerinin görevi…
Artık işyeri hekimi, işyerinin özelliklerine göre gereken raporları düzenleyecek. Henüz hekim istihdam etmek zorunda olmayan işyerleri Kanunun ilgili maddeleri yürürlüğe girene kadar, iş sağlığı ve güvenliği yönünden özellikli rapor niteliğinde olan işe giriş ve aralıklı sağlık muayeneleri, Kanun öncesinde olduğu gibi kamu sağlık hizmeti hekimleri tarafından düzenlenebilecek.Artık ezbere iş ve işyeri gerekliliklerini gözetmeyen sadece alınmış olmak için alınan sağlık raporu isteme devrinin sona ermesi güzel bir adım olmuş.
50 ve daha fazla çalışanın bulunduğu ve 6 aydan fazla süren sürekli işlerin yapıldığı işyerlerinde işverenin, iş sağlığı ve güvenliği ile ilgili çalışmalarda bulunmak üzere İSG kurulu oluşturması gerektiği gibi,  kurul kararlarını da uygulamakla yükümlü. ISG kurul kararı işvereni bağlayıcı nitelikte.
Kanunda alt işverenlik ve geçici işçilerle ilgili olarak eğitim ve bilgilendirme yükümlülüğü ile üst işverene ait.Tehlikeli ve çok tehlikeli sınıfta yer alan işyerlerinde; başka işyerlerinden gelen işçilerin çalışabilmesi için o işyerinde karşılaşılacak sağlık ve güvenlik riskleri ile ilgili yeterli bilgi ve talimatları içeren eğitimin alındığına dair belgenin olması ve muhafaza edilmesi gerekmekte.
İSG kurullarının oluşum ve işleyişleri ile alt işverenlik arasında bağlantı kurulmuş.Kanunda altı aydan fazla süren asıl işveren-alt işveren ilişkisinin bulunduğu durumlarda kurulların oluşum ve organizasyonuna ilişkin düzenlemeler bulunmakta.Buna göre, asıl işveren ve alt işveren tarafından ayrı ayrı kurul oluşturulmuşsa,faaliyetlerin yürütülmesi ve kararların uygulanması konusunda işbirliği ve koordinasyon asıl işverence sağlanacak.
Aynı çalışma alanında birden fazla işverenin bulunması ve bu işverenlerce birden fazla kurulun oluşturulması halinde;  işverenler birbirlerinin çalışmalarını etkileyebilecek kurul kararları hakkında diğer işverenleri bilgilendirmekle yükümlü olacaklar.
Bu düzenleme ile  Kanun alt işveren – asıl  işveren ilişkilerine daha rasyonel ve kesin çözüm getirmiş ve aynı çatı altında çalışılması itibari ile ISG organizasyon sorumluluğunu asıl işverene bağlamış durumda.
İşçi Sağlığı İş Güvenliği kültürünün tüm toplumumuza oturtulması, ceza yememek üzere değil, insana verilen değer üzerine uygulamalarımızı gözden geçirmek ve çalışanları da bir iki dakikalık boşvermenin, dikkatsizliğin nelere yol açabileceği konusunda  bilinçlendirmemiz son derece önemli.
Herşeyden önce ISG ye  hem Devlet ve hem de İşyerlerince,  ceza kesmemek ya da cezayla karşılaşmamak üzere değil, sosyal sorumluluk bilinci ile yaklaşılarak, öncelikli olarak bu konudaki kültürel değişimimiz desteklenmek üzere çalışmalar organize edilmelidir.



0 yorum:

Yorum Gönder

Katkınız için teşekkür ederiz