Neden İşçi Sağlığı ve Güvenliği değil de İş Sağlığı ve Güvenliği doğrusu
anlayamam.Sonuçta Çalışanın Sağlığı ve Güvenliği’nden bahsetmiyor
muyuz ?Amaç kelimelerle oynamak ya da kelimeleri mercek altına almak değil, önemli olan zihniyetin bu yönde olması, çalışan sağlığının önceliğimiz olması. Neyse kelimelere fazla da takılmayalım Kanun ismi bu şekilde, bu yazımda 6331 Sayılı Kanun neler getirdi onlardan bahsedeceğim;
30.06.2012 gün ve
28339 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği
Kanunu tüm IK cıların, şirket patronlarının, işçi sendikalarının gündemine oturarak, tüm kesimlerin dikkatini bu noktaya çekti.
Kanunla birlikte yapılması gereken yükümlülükler, işyerlerince hatta,
çalışanlarca ne kadar önemseniyor?Ya da şöyle söyleyeyim: Yapmış olmak için mi
yapılıyor yoksa gerçekte iş kazalarının önlenmesi için mi? İş Sağlığı Ve Güvenliği Toplantılarını sadece toplanıp herhangi bir
denetimde göstermek üzere klase etmekten öte, aktive etmek ve işkazalarını
önlemek,çalışanları eğitmek üzerine kafa yormamız gerekli.
Maalesef kazaları
önleme kültürünün gelişmemiş olduğu ülkemizde, AB standartlarının devreye girmesi iş dünyasında
panik yarattı diyebiliriz. Kazaları
önlemek üzere değil de sadece ceza almamak üzere ya da yapmış olmak için
yapılan uygulamalarla AB standartlarına erişebilmemiz gerçekten hiç de kolay
olmayacak. Olmayacak şey de değil. Bakış açımızı değiştirmeye, bilinçlenmeye
ihtiyacımız var, bu da zaman alacak.
Kanunla ilgili
birçok yorum yapmak mümkün. Benim en çok dikkatimi çeken idareye tanınan
yetkiler ve çok abartılı para cezaları diyebilirim.
Ülkemiz, iş
kazalarında Avrupa’da lider, Dünyadaysa
Uluslarası Çalışma Örgütü verilerine göre Hindistan ve Kore den sonra 3.
Sırada. İş Kazası ölümleriyse maalesef çok fazla.
Açıkçası
kültürümüzdeki “Kaderde varsa olur” tanımlamalarımız iş kazalarına olan
kültürel bakışımızı özetler durumda. Bu
nedenle Kanunlar da çıkartılsa, ağır cezalarda verilse önce çalışanı
bilinçlendirmek ve bu konuda ikna etmek gerekli.”Nasılsa şimdi kimse yok çelik
bot giymesemde olur “ zihniyetinden “sağlığım ve güvenliğim için gerekli” zihniyetine geçerek iş güvenliğini tüm toplumumuzca “göstermelik” olmaktan çıkartmamız
gerekmektedir.
Bu Kanunla Yetkiler
Bakanlık ta toplanmış; Örnek olarak işin
durdurulması yetkisini kullanacak kişiler 4857 sayılı Kanun’dan farklı
olarak sadece Bakanlık yetkilileri
olacak, bu çerçevede işçi ve
işverenlerin katılımı kaldırılmış. Yine işyeri hekimlerinin ve uzmanların
sertifikaları da tamamen Bakanlık yetkisinde.
Tüm çalışma
mezvuatının yürütülmesinde işçi –
işveren – devlet üçgeninin söz hakkının bulunması, istişare ederek ortak
çözümlerin bulunacağını her zaman savunmuş olsam da maalesef bu kanunda pek işbirliği süreci gözükmemekte.Sonuçta
İSG nin tek taraflı modellendiği bu kanun kapsamında işçi-işveren-devlet üçgeni
umarım abatılı arttırılmış para cezaları ile tek taraflı ceza kesme ve ceza
yememek üzere kurgulanmış bir mantık çerçevesinde devam etmez.
Kanunun getirdiği
en önemli yenilik, işletmenin büyüklüğüne bakılmaksızın işyeri hekimi ve iş
güvenliği uzmanı çalıştırma yükümlülüğü : Elliden az işçi çalıştıran işyerleri de iş
güvenliği uzmanı çalıştırmak durumunda. Kanun 50 ve daha fazla işçi çalıştıran
işyerlerinde 01.01.2013 sonrasında hangi
sektörde olursa olsun uzman çalıştırma
zorunuluğu getirdi. 50’den az işçi çalıştıran işyerleriyse, tehlike sınıfı baz
alınarak, 01.07.2013 veya 01.07.2014 sonrasında uzman ve hekim istihdam
etmek durumunda kalacak.
İSG uzmanı veya
işyeri hekimi çalıştırma zorunluluğu doğrudan işyeri bünyesinde istihdam etmek
sureti ile yerine getirilebileceği gibi OSGB’lerden (Ortak Sağlık Güvenlik
Birimi) satın almak yolu ile de gerçekleşebilir.
İşte bu noktada işverenlerin bu işi sadece maliyetle ya da çalıştırma zorunluluğunu
yerine getirmek üzere değil, gerçekten
işyerinde işkazalarını önleme zihniyetiyle hareket etmeleri çok önemli.Küçük
işletmelerin maliyetleri gözönünde tutarak, işletme içerisinde bir uzmandan çok
dışarıdan hizmet almayı tercih edeceği gerçeği olsa da bu konuda azami dikkat ve önemi
göstermeleri gerekli.
İsg ve İşyeri
Hekimi Bağımsızlığı; Uzmanlar ve
hekimler için hizmet sunumunda mesleki bağımsızlık vardır, “İşyeri hekimi ve iş güvenliği uzmanlarının
hak ve yetkileri, görevlerini yerine getirmeleri nedeniyle kısıtlanamaz; bu kişiler, görevlerini mesleğin gerektirdiği
etik ilkeler ve mesleki bağımsızlık içerisinde yürütür” dense de uygulamada bu
ilişki yine işçi-işveren ilişkisi
yönünde süregelmekte. İşçi-İşveren ilişkisi içersinde her ne kadar bazı cezai
müeyyideleri getirse de, ücretini işverenden
alırken ne kadar bir bağımsızlığın olduğu da yine düşündürücü. OSGB’ler açısından
da bakıldığında şirket içerisinde hizmet akdi ile çalışan statüsünde olmasalarda
sonuçta işverenin işini alan kişiler statüsündeler.
Kanun, “işveren
risk değerlendirmesi yapar veya yaptırır” diyerek bu kurumu da yasal bir zemine
oturtuyor. Yine Kanun’a göre işveren, iş kazalarını kazadan sonraki üç iş
günü içinde Sosyal Güvenlik Kurumu’na bildirme sorumluluğunda. Kanuna göre İşyeri dışındaki uzman kişi ve kuruluşlardan
hizmet alınması, işverenin sorumluluklarını ortadan kaldırmaz.
İşe giriş
muayeneleri ve sağlık raporları bundan sonra sadece işyeri hekimlerinin görevi…
Artık işyeri
hekimi, işyerinin özelliklerine göre gereken raporları düzenleyecek. Henüz
hekim istihdam etmek zorunda olmayan işyerleri Kanunun ilgili maddeleri
yürürlüğe girene kadar, iş sağlığı ve güvenliği yönünden özellikli rapor
niteliğinde olan işe giriş ve aralıklı sağlık muayeneleri, Kanun öncesinde
olduğu gibi kamu sağlık hizmeti hekimleri tarafından düzenlenebilecek.Artık
ezbere iş ve işyeri gerekliliklerini gözetmeyen sadece alınmış olmak için
alınan sağlık raporu isteme devrinin sona ermesi güzel bir adım olmuş.
50 ve daha fazla
çalışanın bulunduğu ve 6 aydan fazla süren sürekli işlerin yapıldığı
işyerlerinde işverenin, iş sağlığı ve güvenliği ile ilgili çalışmalarda
bulunmak üzere İSG kurulu oluşturması gerektiği gibi, kurul kararlarını da uygulamakla yükümlü. ISG
kurul kararı işvereni bağlayıcı nitelikte.
Kanunda alt
işverenlik ve geçici işçilerle ilgili olarak eğitim ve bilgilendirme
yükümlülüğü ile üst işverene ait.Tehlikeli ve çok tehlikeli sınıfta yer alan
işyerlerinde; başka işyerlerinden gelen işçilerin çalışabilmesi için o
işyerinde karşılaşılacak sağlık ve güvenlik riskleri ile ilgili yeterli bilgi
ve talimatları içeren eğitimin alındığına dair belgenin olması ve muhafaza
edilmesi gerekmekte.
İSG kurullarının
oluşum ve işleyişleri ile alt işverenlik arasında bağlantı kurulmuş.Kanunda
altı aydan fazla süren asıl işveren-alt işveren ilişkisinin bulunduğu durumlarda
kurulların oluşum ve organizasyonuna ilişkin düzenlemeler bulunmakta.Buna göre,
asıl işveren ve alt işveren tarafından ayrı ayrı kurul oluşturulmuşsa,faaliyetlerin
yürütülmesi ve kararların uygulanması konusunda işbirliği ve koordinasyon asıl
işverence sağlanacak.
Aynı çalışma
alanında birden fazla işverenin bulunması ve bu işverenlerce birden fazla
kurulun oluşturulması halinde; işverenler birbirlerinin çalışmalarını
etkileyebilecek kurul kararları hakkında diğer işverenleri bilgilendirmekle
yükümlü olacaklar.
Bu düzenleme
ile Kanun alt işveren – asıl işveren ilişkilerine daha rasyonel ve kesin
çözüm getirmiş ve aynı çatı altında çalışılması itibari ile ISG organizasyon
sorumluluğunu asıl işverene bağlamış durumda.
İşçi Sağlığı İş
Güvenliği kültürünün tüm toplumumuza oturtulması, ceza yememek üzere değil,
insana verilen değer üzerine uygulamalarımızı gözden geçirmek ve çalışanları da
bir iki dakikalık boşvermenin, dikkatsizliğin nelere yol açabileceği
konusunda bilinçlendirmemiz son derece
önemli.
Herşeyden önce ISG ye hem Devlet ve hem de İşyerlerince, ceza kesmemek ya da cezayla karşılaşmamak
üzere değil, sosyal sorumluluk bilinci ile yaklaşılarak, öncelikli olarak bu konudaki kültürel değişimimiz desteklenmek üzere çalışmalar organize edilmelidir.
0 yorum:
Yorum Gönder
Katkınız için teşekkür ederiz